EED10 Years Supporting Democracy

Noémi Lévy-Aksu

Apply for support

Türkiye’nin dayanışma akademilerine yardım etme projesinin merkezinde olan, görevden alınmış bir akademisyen

Eski bir akademisyen, ihraç edilen Barış İçin Akademisyenlere alternatif eğitim ve direniş alanları sağlayan Türkiye’nin “dayanışma akademilerine” kapasitelerini geliştirmeleri için destek veren bir projeye liderlik ediyor. İçinde bulunduğumuz Korona virüs krizi, bu oluşumların akademik özgürlüğü korumada ve bilgi üretiminde ne kadar önemli bir rol oynadıklarını gösteriyor.

LaeviAksu Body

Tarihçi Noémi Lévy-Aksu, eskiden Türkiye’nin prestijli Boğaziçi Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışıyordu. 2003 yılından beri Türkiye’de ikamet eden Lévy-Aksu, 2010 yılında kadrolu öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. 2016 yıllının başlarında, 1,128 akademisyenin “Bu suça ortak olmayacağız” sloganıyla Türkiye hükumetinin ülkenin güney doğusunda yaşayan Kürtlere karşı yaptıklarını kınayan, barışa çağrıda bulunarak sivil ölümlerin durmasını talep eden barış bildirgesini imzalayanlar arasındaydı.

Akademik görevlerden çıkarılma

Lévy-Aksu’nun barış bildirgesini imzalaması, Türkiye’deki akademik kariyerinin sonunun başlangıcı oldu. Kendisi ve yüzlerce kişiden oluşan diğer Barış Bildirgesi imzacıları Türk hükümeti tarafından kınanmış ve terör propagandası yapmak ile suçlanmıştır.

Bir yıl kadar sonra, 15 Temmuz darbe girişiminin akabinde, birçok imzacı akademik görevlerinden kovuldu. Lévy-Aksu’nun çalışma ve ikamet izinleriyle birlikte iş anlaşması da yakın zamanda kendisini doçent doktor olmaya hak kazandıran sözlü mülakattaki başarısında rağmen, Mart 2017’de feshedildi.

200’den fazla imzacı ertelenmiş hapis cezalarından 36 ay mahkumiyete kadar varan cezalara tabi tutulmuş; yüzlerce akademisyen pasaportlarından, seyahat haklarından ve sosyal güvencelerinden mahrum bırakılmış ve ülkede herhangi bir kamu kurumunda çalışmaktan men edilmiştir.

Lévy-Aksu işten atıldığı zaman Londra’da ücretli izindeydi. Kolay hedef olduğunu itiraf eden Lévy-Aksu, Prof. Abbas Vali ile birlikte bildirgeyi imzalayan üniversitedeki Türk olmayan iki akademisyenden biriydi. “Boğaziçi Üniversitesi’nden atılan akademisyenlerden sadece ikimiz vardık. Yetkililer, diğerlerini korkutmak için bu yöntemi kullandı” diyor Lévy-Aksu.

Geçtiğimiz birkaç yıl, geniş bir yelpazeye sahip Barış İçin Akademisyenler grubunun üyeleri için zorlu geçti. Grubun ufak bir azınlığı yurt dışına kaçarak sürgün hayatı sürmektedir, bunlardan bazıları çeşitli burs imkanlarından yararlanmaya çalışarak akademik kariyerlerini tekrar sürdürmeye çalışıyor fakat çoğu zor şartlar altında yaşamakta, çalışma ve oturma izni yenilemelerine bel bağlamakta ve yasal statüleri belirsizliklerini korumaktadır. Bazılarıysa, Lévy-Aksu gibi, kendilerini yeniden yaratmak zorunda kaldılar. Lévy-Aksu, Londra'da Hukuk Yüksek Lisans eğitimi aldı ve daha yeni Türkiye'ye döndü.

İmzacıların çoğu Türkiye’de kaldı fakat herhangi bir üniversiteyle ilişkileri kalmadığı için ekonomik olarak ayakta kalmak ve akademik kimliklerini sürdürmek için birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kaldılar. Lévy-Aksu, özellikle kadın akademisyenlerin kitlesel işten çıkarmalardan daha çok etkilendiğini söylüyor. Yüksek lisans ve doktora öğrencileri de bu durumdan bir hayli etkilenmiş, birçoğu bursunu ve gelecekte akademik kariyer kurma hayalini yitirmiştir.

Dört yıl zaman geçtikten sonra bile Türkiye’de bulunan akademisyenlerin durumu hala zorluklarla doludur. Akademik özgürlük, Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından daha da kötüleşmiştir. Barış Bildirgesi imzacılarına karşı yasal süreçler devam etmekte, düzenli bir şekilde ifade ve örgütlenme özgürlükleri ihlal edilmektedir. Birçok önemli akademisyeni bünyesinden kaybeden yüksek öğrenim kurumları da bu gelişmelerden nasibini almıştır.

2019 yılının ortalarında Türkiye Anayasa Mahkemesi, akademisyenlere verilen cezaların ifade özgürlüğü ihlali olduğuna karar vererek, incelemekte olduğu davaların cezalarını bozmuş ve alt mahkemeler tarafından verilen cezaların da geri çekilmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu gelişmeler olumlu gözükse de Lévy-Aksu’ya göre hukuki anlamda belirsizlik devam etmekte. Şimdiye kadar sadece birkaç akademisyen beraat etmiş ve birçoğunun eski kurumlarında tekrar çalışma ihtimali çok düşük gözükmektedir.

Dayanışma akademilerinin kuruluşu

Kitlesel işten çıkarmaların bir olumlu yanı, çeşitli illerde alternatif akademik oluşumların kurulması oldu. Bahsi geçen “Dayanışma Akademileri” gayri resmi kuruluşlardır, bulundukları şehrin ihtiyaçlarına göre kurulup sendikalar, mesleki örgütler, öğrenciler ve uluslararası örgütlerle iş birliği halinde çalışmaktadırlar. Yaşanılan akademik tasfiyelere karşı, eleştirel düşünce ve akademik özgürlüğün muhafaza edilmesi anlamında önemli merkezler haline gelmişledir. EED bu dayanışma akademilerinin bir kısmına destek vermeye başlamıştır.

Bu akademiler, Türkiye yüksek öğreniminin kullandığı geleneksel yöntemler yerine, daha öğrenci odaklı öğretim tarzlarını benimsemektedir. Bu kurumların hiçbirinin akreditasyonları yoktur, sunulan programlar da kredisizdir. Akademilerin bazıları öğretim odaklıyken, diğerleri daha çok insan hakları ve araştırma projelerine yoğunlaşmıştır. Bir kısmıysa daha ticari odaklı oluşumlardır ve kafe, kütüphane gibi tesisler etrafında kurgulanmıştır. Birlikte hareket ederek, bilginin ortak üretimine adanmış, alternatif akademik alanlarına oluşumuna katkı sağlamaktalar.

Daha önemlisi, Dayanışma Akademileri, akademisyenlerin seminer vermelerine, araştırma yapmalarına, ortak projeler üzerinde çalışmalarına ve kaynak bulmalarına vesile olmuştur. Verilen eğitimlerin bir kısmı yüz yüze, bir kısmı ise çevrimiçi yapılmaktadır. En önemlisi, bu akademiler eğitimcilere akademik ortamlarda varlıklarını sürdürmeye ve bunu yaparken de geçinmelerine imkan sağlamaktadır.

Lévy-Aksu, Türkiye'de alternatif bilgi üretimini desteklemek ve eleştirel düşünmeyi kolaylaştırmak için sürgündeki bazı Türkiyeli akademisyenler tarafından kurulan, Londra merkezli Demokrasi ve Barış Araştırmaları Merkezi'nin (CDPR) kurucularından biriydi. CDPR, Türkiye’de bir dizi projeye öncülük etmiştir; bu projeler (Frontline Defenders ile iş birliği içinde) akademisyenlere ve insan hakları savunucularına acil hibe sağlamakta, akademisyenlerin iş birliği yapmaya, bilgi üretmeye ve yaymaya devam etmelerine yardımcı olmak için yazı atölyeleri düzenlemektedir.

LeviAksu Body1

Akademia: dayanışma akademilerinin kapasitelerini geliştirmek

Geçtiğimiz birkaç ay içinde Lévy-Aksu, CDPR'nin bir başka girişimlerinden biri olan EED tarafından finanse edilen Türkiye merkezli olan Akademia isimli bir projeye de öncülük etti. Bu proje, Türkiye genelinde sekiz dayanışma akademisi ve alternatif akademik girişimlerle doğrudan çalışıyor ve sürdürülebilirliklerinin sağlanmasına destek oluyor.

Lévy-Aksu projeyi şu sözlerle anlattı: “Akademia takımından iki kişiyle birlikte, önce bu akademilerin ihtiyaçlarını belirlemekle başladık. Bu kurumların çoğu gönüllülük esaslı çalışıyor, ana görevlerimizden bir tanesi bu kurumların temel işlevlerini tanımlamalarına yardım etmek ve profesyonelleşmelerini sağlamak. Kapasitelerini arttırmak için danışma ve eğitim programları uyguladık; proje yazma ve muhasebe konularında becerilerini geliştirmeyi amaçladık, hibe projesi yazma konusunda da yardım ettik. İki tane de ulusal toplantımız oldu. Bu toplantılarda çeşitli akademilerin üyelerini bir araya getirip iş birliği ve fikir alışverişi yapmalarını sağladık.”

Korona virüs salgının zorlukları

Korona virüs salgını, dayanışma akademileri de dahil olmak üzere Türkiye toplumunun diğer tüm üyeleri için şüphesiz zorlayıcı olmuştur. Çelişkili bir şekilde, Lévy-Aksu’ya göre kriz bu kurumlar için önemli bir fırsat teşkil ediyor. Tüm öğretim ve diğer faaliyetler, diğer üniversitelerin olağan değerlendirme yükümlülükleri olmaksızın bu daha küçük ve daha esnek yapılar için daha kolay bir süreç olan çevrimiçi hale getirildi. Akademia’nın etkinlikler için ayrılan fonu etkinliklerin iptal edilmesiyle bu kurumların çok ihtiyaç duydukları bilgi teknolojileri ekipman satın alımlarına aktarıldı.

Bu akademilerin günümüzde karşılaştıkları en büyük problem kriz sonrası ekonomik olarak ayakta kalabilmektir. Birçoğu kuruluşlarından bu yana proje bazında faaliyet göstermiş ve gönüllülük esasına itimat etmek zorunda kalmıştır. Akademia projesinin bir başarısı da bu kurumları akademik odaklı, daha profesyonel sivil toplum kuruluşları olarak konumlandırmak ve genel finansman ortamı içindeki rollerini daha iyi tanımlamalarına yardımcı olmaktır.

Ancak Lévy-Aksu, korona virüs krizinin ihraç edilen akademisyenler için parlak bir geleceğin müjdecisi olduğunu düşünmüyor.

“Meslektaşlarımın çoğu hayatlarını askıya almak zorunda kaldı ve son birkaç yılda onları ayakta tutan tek şey, bir gün eski kurumlarına yeniden alınırlar düşüncesiydi. Anayasa Mahkemesi’nin geçen sene verdiği karar onlar için bir umut ışığı oldu. Ancak Türkiye'deki demokrasinin durumu büyük zorluklarla karşı karşıyadır; akademisyenlerin yaşadığı çok sayıda hak ihlali için tazminat verilmesi yönünde herhangi bir gelişme olmamıştır. Hükümet, toplum üzerinde baskısını arttırmak için bu krizi kullanacağından şüpheleniyorum. Bu krizden çıktığımızda da Türkiye ekonomisi mevcut halinden de kötü olacaktır. Devletin insanlara tazminat ödemesinin veya eski işlerine geri dönmelerini sağlamasının imkansız olduğunu düşünüyorum.”

Ancak bu durum dayanışma akademilerine de yeni bir ivme kazandırmaktadır. “Anayasa Mahkemesi’nin kararı sonrasında akademisyenlerin tekrar işe alınmalarıyla, birçok kişi dayanışma akademilerinin anlamlarını yitireceğini düşünüyordu. Fakat bugün, bu akademilerin her zamankinden daha önemli olduğu konusunda hemfikiriz. Bu akademiler, artık devlet üniversitelerinde bulunmayan, bağımsız eleştirel araştırma ve bilgi üretimini temsil ediyor. Türkiye'de demokrasiyi savunan birkaç kuruluş arasında yer alıyorlar ve uluslararası fon sağlayıcılar bu önemli işi finanse etmekle ilgilenmeye devam etmelidir.”

Bu, ihraç edilen akademisyenlerin üniversitelerinde yeniden istihdam edilme mücadelesinden vazgeçtikleri anlamına gelmiyor. Lévy-Aksu, yeniden bütünleşme mücadelesinin siyasi ve hukuki önemini koruması için elinden geleni ardına koymuyor. Boğaziçi Üniversitesi ve Yüksek Öğretim Kurumu aleyhine açtığı dava Danıştay’da görülmeye etmektedir; kendisi ve diğer işten atılan meslektaşları, haklarının ihlal edildiği ulusal ve uluslararası mahkemelerce kabul edilene kadar mücadeleye devam edecektir.

Lévy-Aksu sözlerini şöyle bitiriyor “Aynı zamanda, bu durumdan etkilenen akademisyenlerin yeni yollar keşfetmeleri engellenmemeli, dayanışma akademilerinin böyle bir alternatif sunduğunu düşünüyorum. Bu akademiler sivil toplumdan büyük destek görüyor ve Türk toplumundaki birçok kişi için güvenilir bir eğitim alternatifi sunabileceklerini düşünüyorum.”